18 Şubat 2010 Perşembe

Filmler-2 : Türk Sineması

Dün son zamanlarda izlediğim güzel filmlerden ufak tanıtımlar yapmıştım, bugün de Türk filmlerine ufak bir köşe ayırayım dedim. Ama başlamadan önce Bloğumu öğrenen ve çok ilgi gösteren tüm yakınlarıma teşekkür edeyim. Facebookta ve MSN'de blog adresimi yayınlayınca birden sevdiklerimden beklemediğim bir ilgiyle karşılaştım, hem çok sevindim hem de şaşırdım. İnsanların böyle şeyleri bu kadar takip ettiklerini bilmiyordum :D. İnsan birden ne yazsam da beğenseler havasına giriyo ama hemen o havayı bir silkinip attım üzerimden şimdi kendimdeyim, kimse meraklanmasın :P. 

Türk filmlerinden önceki yazımda bahsedecektim aslında ama bir baktım yazı almış başını gitmiş, uzamış da uzamış, onu da ayrı yaparım dedim. Herkes farkındadır ki Türk sineması son 5-10 yıldır çok olumlu bir yükseliş içinde. Artık sinemaya giderken "bu Türk filmi boşver" demiyoruz, bilakis altyazısız film seyretme hazzı oluştu bende. Bence her film orijinal dilinde güzel, bu nedenle Almanya'da altyazılı filmler olmadığını ilk duyduğumda çok şaşırmıştım. Almanlar sadece Almanca filmleri izlemeyi tercih ediyorlarmış o nedenle filmler hep dublajlı oynatılıyormuş. Bir yandan bu filmin karakterini biraz bozan birşey, yani aktörlerin performanslarının yarısını kaçırıyorsunuz. Ama bir yandan da Almanların kendi kültürlerine bağlılıklarını gösteriyor. Eminim ki bu tutum Alman sinemasını olumlu etkiliyordur.

Şimdi Türk insanı da Türk filmlerini yeniden sevdiğinden bence benzer bir hava hakim. Birçok insanın altyazılardan hoşlanmadığı için sinemadan çok keyif almadığını biliyorum (örnek annem). Ve Türk filmleri bu insanlara sinema salonlarından tekrar keyif alma şansını sunuyorlar. Hepsi başarılı demiyorum, ama kaliteli yapımların sayısı giderek artıyor.

Ben de yurt dışında olmama rağmen çıkan Türk filmlerini takip etmeye çalışıyorum. Burada da çok beğendiğim birkaç örnekten bahsedeceğim.

Kabadayı

Bu filmi izleyeli çok oldu ama bilenler bilirler, çok beğendim. Zaten Şener Şen Türk sinemasının bu başarılı yükselişinin başrolüdür desem herhalde yanlış olmaz. Önce Eşkiya ile bizi tekrar sinema salonlarına daha sonra da İkinci Bahar ile televizyon ekranlarına kilitlemişti (zaten İkinci Bahar başlı başına ayrı bir yazı konusu olacak kadar başarılıdır).

Şimdi de kabadayı filminde eski İstanbul kabadayılarından birine hayat veriyor. Bu filmi beğenmemin iki büyük nedeni var: birincisi Şener Şen'in oynadığı karakteri çok sevmiş olmam, öyle ki Eşkiya'daki karakterinden daha çok. Bu filmde bize saf ve temiz kalpli bir kahraman sunmak yerine, çok acımasız olmuş ama yiğitlik ve mertliği de bırakmamış bir karakter sunuyor. Hem de artık kendisi gibi kimse kalmamış bir alemde. İkinci sebep ise kötü adam karakteri gibi görünen Kenan İmirzalıoğlu'dur. Görünen diyorum çünkü her ne kadar klişe bir kötü adam olarak başlasa da filmin sonunda tüm izleyenlerin bir yandan da sempatisini kazanan bir karakter haline geliyor film boyunca. Bir filmde kötü adamı gösterip sonra da onunla mücadele eden iyiyi anlatmak çok kolaydır, hepimiz aynı şekilde hayatımızca kötü adamlarla mücadele ederiz. Ancak kötü adamı kötü adam yapanın ne olduğunu gerçekten anlatan ve onun da iyiler gibi bir hayatı, amacı ve nedenleri olduğunu anlatmak daha zordur. Kabadayı bunu başarıyor.

İzlemiş olanlar için, filmin en beğendiğim anlarından biri:
Murat : İçeriye silahla nasıl girdiniz ?
Ali Osman : Ne silahı ? Biz silah taşımayız.
Murat : Ya üzerinize gelselerdi ?
Ali Osman : Gelebildiler mi ?

Bu arada bu filmin bir gösterimi oldu New York'ta, bizim okulda. Yabancılardan tanıdıklarım da geldiler ve çok beğendiler filmi, beklediklerinin üstünde olduğunu söyledi çoğu (özellikle Amerikan filmlerinin %80 aksiyonla ilgili olduğunu düşününce çok da şaşırtıcı değil). Ama onlarla konuşurken Kabadayı kavramını açıklamakta çok güçlük çektim. Bizdeki o delikanlı, mert ya da yiğit gibi tanımlar yabancı dillerde yok, çünkü bu kavramlar yok! Film içinde kabadayının mafyadan nasıl faklı olduğunu anlatıyor biraz, bu açıdan bizim kültürümüzün bir farkını da tanıtıyor aslında. Tabi bu kavramlar şimdi bizde de ölüyor.

Devrim Arabaları

Belki birçoğunuz Facebookta bu filmden bir kesit görmüşsünüzdür, "Bu memlekette hiçbir başarı cezasız kalmaz evlat". Ben de gördüm ve o zamandan beri izlemek istiyordum bu filmi. Yeni nesillerin çok da bilmediği bir devrim hikayesini anlatıyor bu film (en azından ben bilmiyordum). Ve son 50 sene içinde aslında Türkiye'de anlayışın çok değişmediğini anlamanızı sağlıyor. Oyunculuk, yönetimi yani sinema açısından tüm özellikleri bence çok başarılı. Ama esas sizi vuran hikayesi ve o da gerçek hayattan geliyor zaten. Bu filmi izlediğinizde kendinizi ve Türkiye'nin gidişini çok irdeleyeceksiniz.

Bu filmi izlemek bana şunu farkettirdi ki hiçbirimize (yani gençlere), Türkiye tarihindeki olaylar öğretilmiyor. Osmanlıdan Anadolu Selçukludan hatta Hunlardan başlıyoruz (M.Ö. 600ler), en son Cumhuriyetin kuruluşu ve inklaplar (1930lar) deyip duruyoruz. Yıl 2010, ne oldu bu ülkede son 80 senede? Ki en önemlisi de budur, bence Hunlardan daha önemlidir. Bugün çinli arkdaşlarla konuşuyorum, işte Türklerin geçmişi taa Orta Asyaya dayanıyor diyorum, şöyle bir şaşırıp sonra unutuyorlar. Neden unutmasınlar ki, bu bilgi bugün ancak dilin, kültürün kökenini araştıran bilim adamlarının işine yarar. Ama son 80 senede ne olmuş hala daha tam bilmiyorum ve bence bunu öğretmekten kim sorumluysa çok da bilmemi istemiyorlar gibime geliyor. Bunun gibi 10'larca film lazım bence.

Sıfır Dediğimde

Bir başka uluslararası kalitede bir film. Ve üstelik bazı yönlerden Türkiye'de ve belki de dünyada bir ilke imza atmış bir film Sıfır Dediğimde. Sürükleyici ve şaşırtıcı hikayesinin yanında görsel olarak da yüksek kalitede bir çalışma olduğunu söylersem hiç yanlış olmaz. Doğrusunu söylemek gerekirse izleyip bitirdiğim zaman herşeyi tam olarak anlamadım bu filmin konusu hakkında biraz araştırmam gerekti. Ve ufak bir araştırmanın sonunda öğrendim ki bu film aslında seneler boyunca internetten yürütülen herkese açık bir proje olarak geliştirilmiş, ve bütün bu süre boyunca hikayesine birçok insan katkı yapmış. Filmin çekimine dahi insanlar gönüllü olarak yardım etmişler ve bunu projeyi sahiplendikleri için yapmışlar. Gerçekten etkileyici bu yapım süreci izleyince sizin de farkedeceğiniz üzere çok kaliteli bir esere sonuç vermiş. Filmin sonuna kadar usta oyuncuların hayat verdiği bu hikaye sizi gerçekten sürükleyecek. Sıradışı kalitede bir film.

Mustafa

Herhalde bu filmin ne ile ilgili olduğunu söylemeye gerek yok, Türkiye'de çok konuşuldu ve tartışıldı. Can Dündar'ın Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatını anlattığı bu belgesel, Sarı Zeybek Extended Edition (Genişletilmiş Uyarlama) beklentisi içinde olan Türkiye Kemalist takımının taş yağmuruna tutuldu. Anti Kemalist takımının yorumlarını söylemeye zaten gerek yok. Ben bu filmi (belgeseli) beğendim. Bence adına yaraşır biçimde bu film Mustafa Kemal Atatürk'ün içindeki Mustafa'yı anlatıyordu, onun neler hissettiğini, gençlik aşklarını, tutkularını, pişmanlık ve üzüntülerini ve yalnızlığını... Elbette Atatürk'ün harikalığını duymak isteyenler için hayal kırıklığıdır bu film. Ne yazık ki Türkiye'de Kemalist geçinenlerin çoğu da böyledir.

Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumuriyeti'ni (mecbur olmadığı halde, herşeye rağmen) kuran, ve Türkiye topraklarında yaşayanları hem madden hem de maneviyeten özgür kılmak için çabalamış ve ömrünü buna vermiş bir insandır. Ama insandır. Onu bugün anlamak isteyenler bunu da anlamalıdırlar. Ben bu filmi izlediğim zaman bu yönde bir adım attığımı hissettim ve Can Dündar'a bunun için teşekkür ediyorum.

4 yorum:

  1. simdi bu blog kendi kendine yazmaktan çok başka birşeye dönüşecek.Mustafa güzel değil(neden cekilmis belli değil!)Kabadayı(adı bile klasik)
    Devrim arabalari.Mukemmel

    YanıtlaSil
  2. Biraz siyaset yapmışım gibi gözükebilir, doğrudur. Ama siyasetten kaçayım diye de aklımdakileri sakınmak istemiyorum.

    Maustafa'yı beğendim ama tabi herkes beğenecek diye birşey yok. Herkesin beğenip beğenmeme sebebi aynı da olmayabilir, sinema da edebiyat gibi bir sanat ne de olsa, göreceli. Benim buradaki tepkim daha çok "takım" tutar gibi fikir savunan insanlara (örn. Kemalist takımı), ve onların bazı eleştirilerine. Yorumun için teşekkürler ;).

    YanıtlaSil
  3. Spoiler Alert (Kabadayı)
    Kabadayı'da Ali Osman, Devran belasından kurtulmak için bıraktığı silahını eline tekrar alıyor ve insanları öldürüyor. Bu bir çözüm yolu. Benim anladığım kadarıyla, filmde araçlar yolu haklı çıkarır gibi bir izlenim veriliyor (bana göre). Ben filmi seyredince, keşke dedim, Ali Osman adam öldürmeden çözebilseydi olayları (bakınız: Kenshin). Ama tabi elinde silah, katliam yapan adamlar daha iyi gişe yapıyor.

    YanıtlaSil
  4. Eğer dediğin gibi Ali Osman silaha tövbe etmiş, sevgi insanı olsaydı muhtemelen bu hikaye bambaşka olurdu. Ama şunu kabul etmek gerek, Ali Osman Ali Osman olmasaydı bu hikayede sağ kalabilir miydi iyi karakterlerin hiçbiri? Sanmıyorum. Eli silahlı insanlar neden var, çünkü sağ kalanlar onlar da o yüzden, bu da bi bakış açısı...

    YanıtlaSil