3 Şubat 2010 Çarşamba

Türkiye'den dönüş

Bu kış da New York'a geldiğimden beri her 6 ayda bir olduğu gibi yine Türkiye'ye gittim. Yanımda New York'taki Aikido öğrencilerimden biri de olduğu için bu tatilimin antremandan antremana koşuşturmacayla geçtiğini söylemek yanlış olmaz, heralde ailemi en az gördüğüm tatildi bu.

Ankara'da (çok güzel) bir Aikido semineri ve çeşitli dojolarda derslerden sonra bir gün de İstanbul'a uğradık, maksat konuğumuz da biraz İstanbul'u görsün. Her ne kadar tatil özetimi yazma amacında değilsem de İstanbul'daki bir iki olayı da söylemeden geçmeyeyim. İlk defa gördüm ki, çifte standart fiyatlamayla ilgili o Facebook'ta gördüğümüz resimler felan gerçekmiş. Galata kulesine çıkalım dedik, tabelada "T.C. beş TL, Entrance 10 (ten) TL" yazıyor. Hem utandım hem de kafam attı, bunu yapan da ufak tefek cahil esnaf değil, Galata Kulesi'ni işleten ciddi bir firma. Adamlara hemen sordum tabi niye yabancılara fazla diye, adam hemen alıştığı cevabı yapıştırdı: "Hayır, Türk vatandaşlarına indirim var.". Tabi bunun tercümesi şu: "Beğenmediyseniz siz de 10 lira ödeyin eşit olsun". Benim kafiyice attı ama gene önce bişey söylemedim. Sonra çıkarken dayanamadım, madem bu yaptığınız şey o kadar normal o zaman adam gibi hepsini İngilizce yazın herkes görsün, diye biraz sesimi yükselttim, gülümsemeye çalışarak kafa salladılar ama tabi değişen bişey yok. Böyle çifte fiyatlamaya iki yerde daha rastladık. Bundan yapacakları kardan ne olacaksa, sadece kötü reklam başka bişey değil. Bunu öğrenen turist memleketine dönünce yapılan muameleyi hatırlayacak, manzarayı değil, ama kime anlatacaksın bu memlekette... Neyse yazdıkça yazarım bu konuda ben, iyisi mi durayım.

Neyse, güzel (ve yorucu) bir tatilden döndük sonuçta, geldikten sonra iki gün yattım kendime gelmek için :). Fakat açıkçası döndüğümden beri gurbet bunalımındayım, her tatilden dönüşümde olan ama sanki yavaş yavaş artan bir his. Ne doğru düzgün çalıştım (neyse ki tez hocam okumuyor burayı), ne de sosyal bir aktivite. Geçen gün de kalktım 2 otobüsle 1 saat mesafedeki güllüoğlu baklavacısına gittim, etrafta bulunmayan ne kadar Türk pastane ürünü varsa aldım (simit, poğaça, kuru pasta, su böreği ve tabii ki baklava), iki gündür bunları yiyorum. Üstelik dönüşte de 1 saat otobüs bekledim sıfırın altında, gene de değdi :). Kısacası, kendime yapacak anlamlı birşeyler bulmam lazım, hatta hava soğuk olsa da şöyle dışarda bişeyler. Haftasonu bir müze gezisi düşünüyorum mesela, son gittiğimde eğlenceliydi ve daha görecek çok şey vardı. Neyse ki bu dönem haftasonuna antreman koymadım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder