Küçüklüğümde yatmadan önce bana masal okunduğunu hayal meyal de olsa hatırlıyorum. Hatta bazı masallar o kadar tekrar tekrar okunmuştu ki, kelime kelime ezberlemiştim ve annemin masalı kısa kesme çabaları benim onu düzeltmemle başarısız olurdu, sonuç olarak o masalı hep baştan sona dinlerdim. Bunların bir kısmını hatırlıyorum, bir kısmı da annemin anlattıkları. Hatta bu masal konusu ailemizde bir espri başlığıdır. Kardeşim ne zaman anneme takılmak istese kendisine bana okunduğu kadar masal okunmadığını ortaya atar :). Bu iddia kardeşimin annemle derslerle ilgili tartışmalarında da kozdu hep.
Belki de bu masalların etkisi olacak, güzel kurgulanmış hikayeler hep ilgimi çekmiştir. Bugün bile okuduğum kitaplarda, izlediğim dizi veya filmlerde, oynadığım bilgisayar oyunlarında ilginç bir hikayenin devamını öğrenmek hep beni en çok motive eden şey olmuştur. Ve bu hikayeler arasında bir ayrım da yapmam genelde, fantastik de olabilir, bilim kurgu da realistik de. Bazı insanlar fantastik hikayeleri sevmezler, aşırı hayalperest ya da çocukça bulurlar ama bence fantastik olması bir hikayenin güzelliğini takdir etmemek için bir neden değil. Bilakis hayal ürünü bir dünyada bazı şeyleri anlatmak bazen yazar için daha kolay olabilir. Yeter ki yazar okurun fantastik bir dünyaya olan ilgisini kötüye kullanıp vasat bir hikaye anlatmasın. Ve inanın bana okur açısından olağanüstü şeyleri olağanmış gibi kabul edebilmek de insanın sınırlarını genişleten bir yetenektir.
Hikayeler bence en başta ikiye ayrılır, siyah-beyaz ve gri hikayeler. Siyah-beyaz hikayeler "iyi"yle "kötü"nün belirgince ayrıldığı hikayelerdir. Burada "iyi" ya da "kötü" diye ayrılan kişiler veya kavramlar, fikirler olabilir. Gri ise belirgin bir ayrımın olmadığı veya bunun okura bırakıldığı tarz hikayeler. Her iki tarzda da güzel hikayeler olabilir, ama şahsi tercihim gri hikayelerdir benim. Çünkü gerçek hayatta da siyah ve beyaz varsa dahi insanların onları kolay ayırt edebildiğini düşünmüyorum. Masalların neredeyse hepsi siyah beyazdır mesela, kötüler ve iyilerin hepsi bellidir, kötülük ve iyilik kavramları da çok nettir. Belki de bu yüzden çocukken birçok doğru ve yanlış mutlaktı benim için, ve insanların bazı hataları nasıl yaptığını anlayamazdım :), hayat çok daha siyah ve beyazdı. Tartıştığımda da fikirlerim sabitti ve karşıt görüşleri insanların nasıl benimsediğini anlayamıyordum. Bugünse anlıyorum ve dünyam daha gri. Gri hikayeler de bence bu nedenle daha ilginç. Belki de çocuklarımıza daha gri masallar anlatmalıyız ama kafalarını karıştırmaktan başka bir işe yarar mı onu da bilmiyorum.
Tabi her hikaye ilginç bir konu sunmalı, şaşırtmalı insanı. Ben sonunu yarısına gelmeden tahmin edebildiğim hikayelerden çok keyif almam genelde, ki çoğu insan da almaz heralde. En güzeli ters köşe yapan hikayelerdir benim için, ne olacağını bildiğinizi düşündüğünüz anda sizi alaşağı eden. Bunun yanında bir de denge var, karakterlerin dengesi... Nasıl bir hikaye olursa olsun iyilikle ve harikalıkla dolup taşan veya tersine kötülükten başka birşey bilmeyen karakterler genelde ilgimi çekmiyor. Her karakter dengeli yani "gerçekçi" olmalı, hikaye fantastik olsa dahi. En çok ilgimi çeken konulardan biri de burada devreye giriyor, karşıt (kötü) karakterler, yaptıkları bize yanlış görünen ve gerçek hayatta sevmeyeceğimiz... Ama bunun bir hikaye olmasının güzelliği de burada, bize karşıt görünen bu karakterleri "görmemiz" veya anlamamız için bir fırsat, tabi bu karakterlerin gerçekçi kurgulandığını varsayarak konuşuyorum.
Tabi her hikaye ilginç bir konu sunmalı, şaşırtmalı insanı. Ben sonunu yarısına gelmeden tahmin edebildiğim hikayelerden çok keyif almam genelde, ki çoğu insan da almaz heralde. En güzeli ters köşe yapan hikayelerdir benim için, ne olacağını bildiğinizi düşündüğünüz anda sizi alaşağı eden. Bunun yanında bir de denge var, karakterlerin dengesi... Nasıl bir hikaye olursa olsun iyilikle ve harikalıkla dolup taşan veya tersine kötülükten başka birşey bilmeyen karakterler genelde ilgimi çekmiyor. Her karakter dengeli yani "gerçekçi" olmalı, hikaye fantastik olsa dahi. En çok ilgimi çeken konulardan biri de burada devreye giriyor, karşıt (kötü) karakterler, yaptıkları bize yanlış görünen ve gerçek hayatta sevmeyeceğimiz... Ama bunun bir hikaye olmasının güzelliği de burada, bize karşıt görünen bu karakterleri "görmemiz" veya anlamamız için bir fırsat, tabi bu karakterlerin gerçekçi kurgulandığını varsayarak konuşuyorum.
Kötü karakterler ya da anti kahramanlar hep çok ilgimi çekmiştir, ve bu karakterlerle ilgili olsun hikaye istemişimdir hep... Yanlışlarla yaşayan ama kendimizi yerlerine koyduğumuzda aynı yanlışları kendimizin de yapmayacağınızı garanti edemeyeceğimiz karakterler. Mesela Yüzüklerin Efendisi'nde Gollum'u ya da Boromir'i okuduğumuzda (izlediğimizde) hangimiz sempati duymadık, belki en başta değil ama çaresizliklerini veya pişmanlıklarını gördüğümüz zaman. Harry Potter da çok sevdiğim hikayelerden biridir, çok güzel yazılmış ve karakterlerinin de genel olarak dengeli olduğunu söyleyebilirim. Ama içlerinde en sevdiğim Snape karakteridir. Hayatı boyu yalnız kalmış, büyük yanlışlar yapmış, neredeyse kimse tarafından anlaşılmamış ve hiç de mükemmel olmayan birisi... Bütün bunlara rağmen hayatlarında iyi olmak için çok çaba sarfetmelerine gerek kalmayan diğer karakterlere katkısı bütün hikayenin akışını değiştirecek kadar büyüktür (detay vermek istemiyorum okumayanlar için). Böyle karakterler beni öylesine etkiliyor ki, bazı filmlerde veya kitaplarda başka insanların olduğundan farklı yerlerde duygulanıyorum. Bir arkadaşım Anakin Skywalker (Darth Vader) için çok acıklı bir hikayesi var dediğimde, hiç de değil başına gelenleri haketti gibi birşey söylemişti. Belki haklıydı, ama hikayesinin acıklı oluşuna engel değil bu bence (acıklı deyince de insanın gözü önünde küçük Emrah felan canlanıyor nedense :)).

Şu da ilginç ki izlediğimiz/okuduğumuz hikayelerin çoğu iyi kahramanlar hakkında ve mutlu sonla bitiyor, iyi adamları ve mutlu sonu dinlemek hoşumuza gidiyor çünkü. Belki bu hikayeler hayatımıza bir mutluluk hissi katsın istiyoruz, ve bu da normal birşey. Ama bana kalırsa bu bizde aynı zamanda bizim de iyi karakterler olduğumuz ve gerçek olayların da bu şekilde mutlu sonlanacağı hissine sokuyor, biz bunun için çok birşey yapmasak da. Ben bile kendimi bazen işlerin kendi kendine iyiye gideceğini düşünürken buluyorum bazen. Buna iyimserlik de denebilir ama kendini kandırmaya da yaklaşıyor insan. Hikayelerin bizi ne kadar etkilediğini farketmiyoruz belki de.
Hikayelere böyle bakınca gerçek hayata bakışı da değişiyor insanın. Ne de olsa hepimiz kendi hikayemizin kahramanlarıyız :).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder